Makaleler

   Geri Dön

GÖCEK KOYLARI

Yazı: Tahsin CEYLAN
Fotoğraflar: Tahsin Ceylan, Ferda Büyükbaykal, Erhan Öztürk.

“İnsanoğlunun doğaya karşı savaşı tüm şiddeti ile devam ediyor. “İfadesi ile yazıma başlamak zorunda kaldığım için çok üzgünüm.Ancak doğa harikası Göcek Koylarının diplerinde gördüklerim bende bu haykırışa neden olmuştur.

Sualtı Dünyası olarak bu sayıdaki durağımız Göcek. Fethiye ile Dalaman arasındaki bu güzel beldeyi ziyaret etmemizdeki amaç koylarının kirliliği ile ilgili tespitlerde bulunmak ve bunu kamuoyuna duyurmak.

Göcek Koylarını Koruma ve Güzelleştirme Vakfı Başkanı Mustafa Adanır Bey’in Ateş’le yaptığı görüşmenin akabinde ben, Erhan ve Ferda Göcek’e doğru yola çıkıyoruz. Sualtı Dünyası Dergisinin böylesine önemli bir aktiviteye katkısı kuşkusuz olmalıydı. Aynı anda İ.Ü. Su Ürünleri Fakültesinden Zeynep Kara, Olgaç Güven ve İ.Ü. Sualtı Teknolojisi Bölümünden Ogün Gezen, Dinçer Dinç, Tahir Ünsal, Ersin Çollu, Ali Gülşen’den oluşan ekipte İstanbul’dan hareketle Göcek’te buluştuk. Konaklama için bizlere 2 ayrı yat tahsis edilmişti. Enderim ve Kısmet 3 Yatları.

Enderim Yatının sevgili kaptanı Hasan Sinop bizi sıcak bir karşılama ile kamaramıza yerleştirdi. Enderim Yatı 1993 yılında yapılmış. 26 metre uzunluğunda 6 adet duşlu WC’li ve 1 adet master kamaradan oluşuyor. 2 adet jeneratörü ve saatte 9 deniz mili süratli bu yat Volvo 285 beygir gücünde. Açıkçası her türlü konfora haiz olan yata bizler hayran kaldık.

Lombozları açıp, yatağınıza uzandığınızda denizi sıyıran meltemin tatlı ürpertisini teninizde hissedersiniz. Belkide yıllar boyu içinizde sancı gibi sakladığınız o büyülü hayallerinizle artık başbaşasınız. Gecenin ıssız karanlığı adım adım size yaklaşırken aynı anda diplerdeki dünyada ise hummalı bir uyanış başlar.Zira bir çok denizel canlı gece avlanmaya hazırlanmaktadır.Kısmet kime bilinmez ama doğa kendi dengesini mutlaka koruyacaktır.Yeterki biz insanlar bize ait olmayan o dünyayı hayatı kendimiz için kolaylaştırmak pahasına sabote etmeyelim.

Yatta yemeklere ise diyecek yok. Gemici Ali Savran, Halil Savran ve Umut Şen’in tüm marifetleri bizleri büyülüyor. İlk gün yerleşme ve tanışmanın akabinde dergimiz Fethiye Temsilcileri Cantürk Yanpar’ın bizlere gönderdiği tüplerin yerleştirilmesi ve akşam yemeğine müteakip mütevazi bir Göcek turu.

Sabah uyandığımızda ise bizi şiddetli bir lodos karşıladı. Birçok yat uzun süre Marina’dan çıkamadı. Daha sonra Lodos’un şiddetinin biraz azalmasına müteakip Hasan Kaptan’ın komutasında Osman Ağa Koyuna doğru hareket ettik. Görev dağılımına göre ben ve Ferda fotoğraf, Erhan ise kamera ile görüntüleme çalışmaları yapacaktık. Diğer ekip ise ellerinde torbalar, dip temizliği faaliyetleri. 30 dakikalık bir yolculuk sonrası Osman Ağa Koyuna vardığımızda 4 adet yatın da koyda demirlenmiş olduğunu gördük. Gerekli önlemlerinin oluşturulmasından sonra faaliyetlere başladık. Bu koyun dip yapısı tamamen bir çöplük adeta. Yemyeşil bir su Marmara’yı andırıyor. Sağında ve solunda bulunan dağlar aynen devam ederek 60-70 metreye doğru iniyor. Çöpün her türlüsüne rastlamak mümkün. Bu arada rastladığımız bir deniz anası dalışımızı büsbütün zevklendiriyor. Yakıcı tentaküllere sahip bu türü daha önce hiç görmemiştim. Fotoğrafla görüntülemeye müteakip, kamera ile deniz anasını arşivlerimize katıyoruz.

Dalışlarımızı tamamlayıp döndüğümüzde Mustafa Adanır Bey bizleri karşıladı. Bu arada Göcek Vakfının çalışmaları konusunda da gerekli bilgilere sahip oluyoruz. Göcek etrafı koylarla örülü bir bölge. Osman Ağa, Bedri Rahmi, Sarsala, Hamam Koyu, Tersane Koyu, Domuz Adası, Göcek Adası, Zeytin Adası bunlardan birkaçı. Yatlar tarafından tercih edilen bölgelerin başında geliyor Göcek. Biri Belediyeye ait üç adet Marinası mevcut. Geldiğimizde kotra ve yat dahil 100 civarında tekne görüyoruz. Ayrıca koylarda demirleyen yat ve kotralarda cabası. Bu kadar yoğun ilginin nedeni ise bölgenin Dalaman Havalimanına (25 km.) yakınlığı ve koyların limana yakın oluşu olarak ifade ediyor Kaptan Hasan. Yüzey kirliliğine karşı ciddi önlemler alınmış ve Belediye tarafından da sıkı bir denetim yapılıyor. Belediye Başkanı Mustafa Bey konu ile ilgili son derece duyarlı. Ancak koylarda demirleyen teknelerin attıkları çöpler ciddi bir dip kirliliğine yol açmış.

Bölgede balıkçılık ise hemen hemen yok gibi. Yerleşik halk ise teknelerde gemicilik, marketçilik ve turizmle uğraşıyor. Yapılaşmaya karşı ise ciddi bir tepki var.

Bölgenin kirlenmesinde Seka’nın Dalaman’da bulunan Fabrikasınında etkili olduğu belirtiliyor. Öyleki gemiciler Bölgenin yakınından bile koku nedeni ile geçemediklerini ifade ediyorlar. Ancak Seka’nın bundan hiç rahatsızlık duymadığı ve hiçbir tedbir almadığı ayrıca belirtiliyor. Bölgedeki dalışlarımızda tesbit ettiğimiz bir diğer konu ise bölgede ciddi bir akıntı sistemine rastlamamızdır. Bu da denize atılan her şeyin o bölgede kalmasına neden oluyor.

Bugün Pazartesi ve bugün Bedri Rahmi koyuna yaptığımız dalış sırasında sualtında gördüğüm görüntüler sayesinde yazmaya çalıştığım yazının adını buldum. “İnsanoğlunun doğaya karşı savaşı tüm şiddeti ile devam ediyor”. Gördüğüm dip manzaraları bende bu haykırışa sebep oluyor. İfade etmek güç, ancak biraz gerilerde insanoğluna neler çağrıştırıyor bu görüntüler. Evrenin ekolojisi içerisinde insan dışındaki herşey insana köledir mantığı öylesine benimsenmiş ki, aslında insanın insana köle olduğu manzaralarda günümüzde yaşanmıyor değil. Doğa ise insanoğlunun tüm acımasızlığına rağmen direnmesini sürdürüyor. Bedri Rahmi Koyunda, doğada erimesi (400) yıl alacak olan pet şişeyi bile kendine mesken edinebilmiş, şefkatini esirgememiş kendisinde kalanlara.

Bugünkü dalışlarımızın bize öğrettiği bir gerçeği ve tesbiti de kamuoyuna duyurmak istiyorum. Göcek koylarının tamamı dalışa yasak bölgeler. Zaten bölgede dalış merkezi de yok. Oysaki 25 km. Ötedeki Fethiye’de oldukça yaygın dalış merkezleri var ve bunlar tüm dalış turizmine ve ülkemizin döviz girdisine önemli katkılar sağlıyorlar. Ve de ayrıca Fethiye koyları son derece temiz, dalış yapılan koyların hiçbirinde böylesine dip kirliliğine rastlanılmaz. Aslında Türkiye’de dalış yapılan hiçbir dalış noktası insanoğlunun kirliliği ile bu denli karşı karşıya değildir. Bu da dalış camiasının çevre temizliğine verdiği önemin bir göstergesidir. Dalışa kapalı olan Göcek koyları ise mezbelelik.

Bir bölgeyi dalışa kapatmakla onu koruyamazsınız. Tam tersine korumacılıktan yoksun bırakırsınız. Göcek koyları dalışa açık noktalar olsaydı, hiçbir dalış okulu yada dalış merkezi, ekmek parası sualtı güzelliklerinin böylesine yok olmasına izin vermezdi. Dalışa yasak koylar, Göcek derseniz, artık biz sualtıcılar için sadece bölgede konaklama yapan yatların bıraktığı her türlü pislik akla gelir. Göcek koylarından öğrendiğimiz şudur; suyun yüzeyi bize ait, dibi ilgilendirmiyor mantığı bu bölgeye büsbütün damgasını vurmuş. Bu işleyişin değiştirilmesi ile ilgili herhangi bir girişimde bugüne kadar yapılmamış. Bölge ile ilgili kamuoyu duyarlılığının artırılması lazım. Göcek Vakfının konu ile ilgili bu aktivitesi bu nedenle övülmeye değer bir girişimdir. Sualtından hiçbir çıkarı sözkonusu olmayan doğa aşığı Mustafa Adanır Bey’in çabalarını hepimiz alkışlamalıyız. Burada Erhan, Ferda ve diğer dalış ekibindeki arkadaşlarımızın özverili çalışmaları mutlaka önemsenmelidir. “Suyun yalnızca yüzeyi değil, dipleri de bizi ilgilendiriyor” mantığını hepimiz birlikte, elele vererek oluşturmalıyız. Bütün bu çabaların “çevreci” ifadesi ile salt olarak özdeşleştirilmemesi gerektiği inancındayım. Evrenin ekolojisi içinde bir öğe olan insanoğlunun erdeminde olmalıdır yaşadığı faydalandığı, kullandığı ortama saygısı.

Bugün salı, dalış noktamız Sarsala Koyu. Koyun önemi ise yöre yatlarının yoğun olarak konaklaması. Ayrıca Dalaman havaalanına 10 km. Mesafede. NTV’den gelen arkadaşlarında görüntü aldığı bu koydaki çalışmalarımızda yine bizi dip çöplüğü karşıladı. Bölgede yoğun çapa atılmasına bağlı olarak da deniz çayırları ciddi bir tahribata uğramış. Ayrıca balık türlerinin azlığı da dikkatimizi çekiyor. 25 km. ötede görüntülediğimiz lahos ve orfozlara burada rastlamak hemen hemen imkansız. Doğa insanoğlunun tüm acımasızlığına rağmen şefkatini bu kezde esirgememiş. Dipteki bir şarap şişesini yuvasının ağzına siper eden ahtapotun görüntüsü beni oldukça duygulandırıyor.

Mutlaka birçoğunuz duymuşsunuzdur.Birleşmiş Milletler bu yılı “Dünya Okyanuslar ve Denizler Yılı” olarak kabul etti.Ülkemiz Birleşmiş Milletlere ilk katılım gösteren ülkelerden biri olmakla her zaman övünür. Türkiye için bu yıl ne kadar anlamlıdır acaba?

Dünyanın en nadir deniz memelilerinden olan ve monachus monachus olarak bilinen Akdeniz Foklarının nesli ülkemizde ciddi olarak tehdit altındadır. Bizlerden daha eski Akdenizli olan bu canlıların Batı Sahra popülasyonu zaten zehirli mikro algler nedeniyle tehlike altındadır.Ülkemizde ise sadece 30 bireyin yaşam savaşı verdigi ifade edilmektedir.Bizlerden kaynaklı hatalarla neslini tükenme noktasına getirdigimiz Akdeniz Fokları için ne kadar duyarlıyız.

Turizm yörelerimizde başta olmak üzere mantar gibi hergün kıyılarda türeyen Balık çiftliklerinin denizi kirlettigi ve denizel canlıların habitatına zarar verdigini biliyormuyuz.Gelen turistlere sanırım bundan sonra görsel zevk olarak balık çiftliklerini gösterecegiz.

Trol ve Gırgır’ın denizel canlılara verdigi zararı görmezlikten gelecegiz.

Kirlenme ve aşırı avcılık nedeniyle Karadeiz’de hamsi bulamayan Karadenizlinin artık bugün mezgitle idare ettigini yine bilmemezlikten gelecegiz.

Umursamazlık ve kararsızlık bizleri düşündürüyor.