Articles

   Back

Güney Afrika

Kaş’la Cape Down’a

Yazı.Tahsin Ceylan-Ümit Kargılı
Fotoğraflar.Tahsin Ceylan

Hasret; düşsel bir dokunuşun habercisidir sevgiliye..
THY’nın Kaş adlı uçağıyla İstanbul’dan 8352 km. uzaklığa uçunca hislerimizin en özlü ifadesi bu olsa gerek.
Kaş; kelimelere sığmazların bir tek fotoğraf karesiyle “Prensesi” getirip sonsuzlaştırdığı yer... Ve hayat bu defa Kaş’a değil ama başka bir sürprizle Kaş’la götürüyor bizi, keşfedilmeyi bekleyen uzak diyarlara. Vira vira demir aldı dünya…
Poyraz’la yaşama günlük tutarken bakanla görenin hatırasını kaydetmek üzere bu kez Güney Afrika’ya yolumuz. Bütün denizcilerin hayallerinde Ümit Burnu’nu dolaşmak varsa, su altına gönül verenlerin hayalinde de büyük beyaz köpekbalığıyla burun buruna gelmek vardır.
Bu buluşmayı yaşamak ve TRT Mavi Tutku programıyla izleyicilerle de paylaşmak için Güney Afrika’nın Cape Town şehrine uçmak üzere THY’nın Kaş uçağıyla çıkıyoruz yola...


Güney Afrika, Parlamenter demokrasi ile yönetiliyor. Parlamentosu Ulusal Meclis ve Ulusal eyaletler konseyinden oluşan Güney Afrika Cumhuriyeti dokuz eyalete sahip.
Yüzölçümü 1.221.000 km2.. 44 milyon nüfusu olan Güney Afrika sıkıca bağlı olduğu geleneklerini günümüzde de sürdürüyor. Etnik yapı olarak içinde siyahların, beyazların ve melezlerin bulunduğu bir kültür mozaiği. Güney Afrika’da hristiyan, müslüman ve yerel dinlere mensup kişiler özgürce kendi dinlerini yaşıyor.



Güney Afrika Cumhuriyeti’nin üç başkenti var: Pretoria’da yürütme, Cape Town’da yasama, Bloomfontein’de ise yargı işleri sürdürülüyor. Güney Afrika’da İngilizce, Afrikaans ve 9 yerli Afrika dili konuşuluyor. Tropik ve subtropik iklim kuşağının etkisi altındaki ülkede sıcaklık kışın 15, yazın ise 30-35 derece civarında. Dünyanın 17. büyük ekonomisi olan Güney Afrika yılda 600 tonluk altın üretimiyle dünya altın fiyatlarını belirlemede Rusya ile birlikte söz sahibi.


Uçakla yapılan seyahatlerde dalış ve fotoğraf malzemelerinden oluşan ve ağırlıkları limitleri kesinlikle aşan çantalarımız zaman zaman sorun olmuştur. Bu seyahatimizde ulaşım sponsorumuz olan THY’na güler yüzlü ve kaliteli hizmeti, cömert ve lezzetli ikramları için olduğu kadar limiti aşan çantalarımızı taşımada sorunsuz seyahat etmemizi sağladığı için de teşekkürü borç biliyoruz.
İstanbul’dan yaklaşık 10 saatlik rahat bir uçuşun ardından Johannesburg’a ulaşıyoruz. Yolcuların çoğunun yabancı uyruklu olması dikkatimizi çekiyor. Öyle anlaşılıyor ki, THY’nın atılımları ile İstanbul, Avrupa’yı ve Ortadoğu’yu Afrika’ya bağlayan bir merkez konumuna gelmiş. Uçakların gidişte ve dönüşte dolu olduğunu görmek de bu izlenimi pekiştiriyor. Cape Town’da bize rehberlik eden Barbaros Kotoğlu da son üç senedir, THY Güney Afrika uçuşlarını başlatalı beri, işlerin arttığını söyleyerek bu durumu teyit ediyor.

Cape Town Table Mountain (Masa Dağı)’nın eteklerinde kurulmuş 3.5 milyonluk modern bir liman şehri. Dağın dümdüz zirvesini görünce bu ismin çok yerinde olduğunu anlıyor insan. Öyle müthiş manzaralar sunuyor ki, buraya yolu düşenler hava koşullarının uygun olduğu zamanlarda mutlaka ziyaret ediyor Table Mountain’ı. Dik patika yollardan yaya olarak ya da kendi etrafında 360 derece dönen teleferik ile dağın zirvesine ulaşmak mümkün. 1085 metre yükseklikteki dağın zirvesinden etrafı izlemeye doyum olmuyor. Fotoğraf çekerken çerçevenize şelale gibi akan bembeyaz bulutlar giriyor. Bunun sebebi okyanusun getirdiği nemli havanın burada yoğuşarak yukarı doğru hareket etmesi. Bu yoğun hava bazen dağın zirvesini tamamen kaplıyor. Öyle zamanlarda “Masa Örtüsü” deniyor bulutlara.
Cape Town’da organizasyonumuza yardımcı olan Ozan Emre Yerlikaya ısrarla ”Camps Bay’de kalmanızı istiyorum” diyordu hareketimizden önce. Nedenini Camps Bay’i görünce anladık. Camps Bay beyaz kumsalları ve harika mimari yapılanmasıyla ayrı bir güzellik kattı ruhumuza. Bir de Atlantik ufkunda gün batımını yaşamak ve anmak her gün batımında sevdiklerimizi…
Camps Bay’deki villamıza yerleşip çevreye alışmak için geçen ilk günün ardından dalışlara başlıyoruz. Fok adası, köpekbalıkları, dev yosun kelpler ve tabiî ki büyük beyazla büyük buluşma için 160 km uzaklıktaki dünyanın en ünlü Büyük Beyaz Köpekbalığı bölgesi olan Gansbaai’ye gidiyoruz.

Bilimsel adı Carcharodon carcharias olan denizlerin efendisi büyük beyaz köpekbalıkları daha çok okyanuslarda kıyılara yakın sularda bulunuyor. Büyük beyaz 6 metreye ulaşan boyları, 2 tonu geçen ağırlıklarıyla, muhteşem gövdeleri ve dişleriyle tanınıyor. Büyük beyaz halen yeryüzünde var olan en büyük gövdeli etobur ve başlıca besini deniz memelilerinden oluşuyor. 1778’de bilimsel sınıflaması yapılmış büyük beyazın. Karcharos “sivri dişler” anlamına geliyor ve büyük beyazı doğrusu çok iyi tanımlıyor.
Büyük beyaz daha çok kıyılara yakın sığlıklarda beslenen bir balık. Kürklü foklar, deniz aslanları, balinalar, yunuslar, diğer köpek balığı türleri ve büyük ton balıkları besinini oluşturuyor. Daha çok açık denizde dolaşıyorlar. Ama deniz yüzeyinde görülebildikleri gibi 1280 metre derinliğe kadar da inebiliyorlar.
Çok uzak mesafelere göç edebilen Büyük beyazların .Afrika’dan Amerika kıyılarına gidip geldikleri bilimsel araştırmalarla kaydedilmiş. Bir başka bilimsel çalışmaya göre, Güney Afrika’dan yola çıkan bir büyük beyaz 9 ayda tam 20 bin kilometre katederek Avustralya sahillerine ulaşmıştır. Ama bunu niye yaptıklarını hala bilinmiyor. Beslenme ya da eş bulma arayışı bu büyük göçün nedeni olabilir…

Büyük beyazlar 10-15 yaşında erginliğe ulaşıyor. Yaşamları boyunca yalnızca iki kez doğum yapıyorlar. Hamilelik süresi 11 ay olan büyük beyazların yumurtaları doğum anına kadar annenin rahminde olgunlaşmalarını sürdürüyor. Yavru büyük beyazların güçlü çeneleri daha ilk aylarda gelişiyor ve daha güçlü olanlar zayıf olan karındaşlarını acımasızca yiyor. Böylece en güçlülerin hayatta kalacağı kuralı daha doğmadan genlerine yazılıyor. Yaşam süreleri ise 30 yıl kadar tahmin ediliyor.

Büyük bir fok kolonisine ev sahipliği yapan Dyer adasına gidiyoruz. Bu adanın etrafındaki Dyer kanalı adı verilen sığ sular Büyük Beyazların dünyada en sık görüldüğü bölge olarak biliniyor. Yaşam her yerde olduğu gibi besinin olduğu yerde sürüyor. Hava bugün çok rüzgarlı. Önce Dyer adasının iskele tarafına demir atıyor teknemiz çünkü adanın sancağında hava denizcilerin deyişiyle patlak. Büyük beyaz geliyor. Ne muhteşem hayvan. Yakınımızdan sağımızdan solumuzdan yokluyor, ama pek de hevesli görünmüyor. Çünkü adanın bu tarafı belli ki beslenme alanı değil. Bizim peşinde olduğumuz o büyük buluşma kafesi söküp götürecek o muhteşem güç bu değil. Bu nedenle dalgalar 2 metreyi aşıyor olsa da Ada’nın sancağına, rüzgarın gözüne hareket ediyoruz.

Hazlıkların devamında kafesteyiz artık. Şiddetli dalgalar, tek işlevi bizi korumak olan dar çelik kafesin içinde kameramız Poyraz’ı tutabilmeyi güçleştiriyor. Kafeste dört kişiyiz. En başta Tahsin Ceylan konuşlanıyor. Hakan Aslan öteki uçta diğer kameramızla. Volkan Anık ve Ümit Kargılı ise orta kısımda takipte. Koşullar çok zorlu olsa da “İstekli bir zihnin önünde imkansız yoktur” sözü aklımızdan çıkmıyor. Çalkantılı kafesin içinde vuslatı sabırsızlıkla beklerken bir an neye uğradığımızı anlamakta zorlanıyoruz. Aniden çıkageliyor. O… Büyük beyaz. Denizlerin efendisi. Yemi tek hamlede ısırabilmek için tüm gövdesiyle abandığı kafesi bir konserve kutusu gibi rahatça sallıyor. Doğanın bu muhteşem gücü karşısında onu yeterince görüntüleyebildik mi kaygısıyla karışık ürpertili bir saygı beliriyor içimizde. Teknedeki kameraman arkadaşımız Selçuk Özkan’ın da aynı anda kayıtta olmasını diliyoruz. Birçok kişi için kabus sayılan ama bizim için bir büyük düş olan buluşmayı gerçekleştirmenin sevinci doluyor yüreğimize.


Hollywood filmlerinin etkisiyle herkes onu bir canavar olarak görüyor. Oysa büyük beyazın en acımasız düşmanı insan. Yıllarca katledilmişler insan eliyle. Sevindirici olan ise nesli yok olma sınırına gelmeden korumacılığın devreye girmesi. Yıllarca köpek balığı avcılığı yapanlar şimdi korumakla uğraşıyorlar, çünkü onlara gelir kapısı olmaya devam ediyor. İnsandan başka düşmanı var mı derseniz… Evet var, orcalar. Ya da Katil Balinalar. Orcalar katil balina diye adlandırılmış olsalar da aslında ne katiller ne de balina. Her okyanusta bulunan dünyanın en iri yunusları. İnanılmaz hızlı ve güçlüler. Dünyadaki en büyük beyinlerden birine -insanınkinin dört katı ağırlığında- sahipler ve yetişkinlerin doğada düşmanları yok. Bu sayede gezegenin yüzde 71\'inde en üst dereceden yırtıcılar olarak söz sahibi. Büyük beyaz köpekbalığıyla karşılaşınca ne mi yaparlar? Tanık olanların söylediğine göre kendilerine ziyafet çekerler.
Büyük beyazlarla orcalar arasındaki rekabet muhtemelen iki türün beslenme alanlarının bazen çakışmasından kaynaklanıyor. Kayıtlara geçen bir olayda Kaliforniya kıyılarında bir orcanın 3-4 metrelik bir büyük beyazı öldürdüğü ve sonra da karaciğerini yediği gözlemlenmiş. Aynı yerde 2000 yılında da benzer bir saldırı kaydedilmiş. Her iki saldırıdan sonra bölgede sayıları yüze ulaşan büyük beyazların aniden kaybolduğu gözlenmiş. 2000 yılındaki saldırıda, kuyruğunda özel sinyal verici olan bir büyük beyazın derhal 500 metre derinliğe daldığı ve bölgeden uzaklaştığı izlenmiş.

Büyük beyaz esaret altında yaşamayı kabul etmeyen bir canlı. 1981 yılına kadar yapılan denemelerde hiçbir büyük beyazın kafeste 11 günden uzun yaşamadığı görülmüş. 1981 yılında ise San Diego’daki Sea World adlı gösteride bir büyük beyaz, salıverilinceye kadar 16 gün canlı kalmış.
Belki de yakalanan en ünlü büyük beyaz 2,4 metre boyundaki Sandy. Ağustos 1980’de getirildiği San Fransisko’daki Kaliforniya Bilimler Akademisi’nin akvaryumunda barındırılan Sandy çaresiz salıverildi. Çünkü akvaryumda kaldığı sürece hiçbir şekilde beslenmeyi kabul etmemişti ve son ana kadar kafasını durmaksızın akvaryumun duvarlarına çarpmıştı.
Büyük beyazları koruma konusunda en sıkı önlemleri alan ülke Yeni Zelanda. Bu ülkede 2007 Nisan ayından bu tarafa kıyıdan itibaren 370 kilometrelik mesafeye kadar büyük beyazlar kesin koruma altında. Yeni Zelanda bayraklı balıkçı gemilerinin bu alanın dışında kalan bölgelerde de büyük beyazları avlaması yasak. Cezalar çok yüksek. Yasağa uymayanları 250 bin dolara kadar para cezasının yanı sıra 6 aylık hapis cezası bekliyor.
Not. Türkiye karasularında en son kaydedilen iki yavru büyük beyaz köpek balığı 5 Temmuz 2008 tarihinde Edremit Körfezi\'nde balıkçı ağlarına takılmıştır. Bunlarla ilgili çalışma Sevgili Hakan Kabasakal tarafından yapılmıştır.
Sonraki dalış noktamız Fok Adası. Düşünün, yüzlerce fok kayalarda güneşleniyor ve yaklaştığınızda rahatsız olup kaçmıyorlar. Türkiye’de Akdeniz fokunu doğal ortamında 1997 yılında ilk kaydettiğimizde yaşadığımız mutluluk kelimelere sığmazdı. İnsan soyunun duymak bilmez iştahı uğruna bozduğu doğal denge bir daha isteseniz de eski haline döndürülemiyor. Kanada’daki fok katliamının sebebinin köpekbalığı yüzgeci çorbası olduğunu biliyor muydunuz? Ne ilgisi var demeyin. Köpek balıklarının sayısı azalınca fokların sayısı inanılmaz ölçüde artıyor ve sonrası malum. Artan foklardan kurtulmak için katliama baş vuruluyor.
Foklarla dans inanılmazdı tüm ekip için. Adanın yakınında sabit bir yerde durabilmeniz yeterli, sizi gelip hemen buluyorlar. Sürekli güneşlenip suya atlamaktan bıkmışlar gibi, hemen sizinle oynamaya başlıyorlar. Oyun oynamayı çok seviyorlar. Paletlerimizin uçları, ekipman hortumlarımız merakla ısırmaya çalıştıkları oyun nesneleri oldu onlar için. Bir ara kamera ışıklarındaki yansıtıcının bir fokun ağzında gidişini görünce peşine düştük, neyse ki, vaz geçip bıraktı da kurtardık. Hayatımızda ilk defa foklarla bu kadar yakındık ve onlar keyifle oynamaya çalışırken biz de sürekli onları kaydetmekle uğraştık. Sonra bir an tümü aniden ortadan kayboluverdi. Muhtemelen yaklaşan bir büyük beyazın varlığını hissettiler. Zaten bir kısmının gövdelerinde güçlü dişlerin açtığı yaralalar da çok net görülebiliyordu. Güney Afrika kürklü foku da (Arctocephalus pusillus), büyük beyaz köpekbalığı ile olan doğal dengesi dışında tamamen koruma altında.

Fok Adasının hemen yakınında günün ikinci dalışını Atlantik’e özgü kelp ormanları arasında bir sığlığa yapıyoruz. Etrafımız bir anda benekli yedi solungaçlı köpek balıklarıyla (Notorynchus cepedianus) sarılıyor. Boyu 3 metreye yakın olan bu köpekbalıkları son derece sakin davranış sergiliyorlar. Güçlü sığ su avcıları olarak tanınan bu tür, diğer köpekbalıkları ve kemikli balıklarla besleniyorlar. Kışkırtıldığı zaman agresif ve dalıcılar için tehlikeli olabiliyorlar. Kafes içindeki dalıcılara saldırdığı da kayıtlarda yer alıyor. Ancak bizim dalışımızda bir tanesinin kuyruğuyla çarpması dışında sorun olmadı ve doğal ortamlarında bolca görüntü almamıza izin verdiler. Aynı dalışta yavru bir leopar köpekbalığını da fotoğraf ve video olarak görüntülemeyi başardık. O da günün bonusu oldu doğrusu.

Sevgili dalışseverler, unutmayın ki Cape Town’a indiğinizde sizleri yine Güney Afrika’da yaşayan dalışsever ve rehber Türkler karşılayacaklar. Uzun yıllar Türkiye’de dalış sporu ile uğraşan, daha sonra Tayland’ın sualtı yaşamıyla uzmanlığını daha da artıran rehber-eğitmen sevgili Ozan Yerlikaya ve Güney Afrika’da yazılı materyalde yer almayan her türlü bilinmeyeni bilinir olarak size sunan Barbaros Kotoğlu sizi karşılayacaklardır. Her ikisi de aynı zamanda tur rehberi olan bu iki dalışsever dostlarınızla kendinizi Güney Afrika’da asla yabancı hissetmeyeceksiniz.
Deniz kültürüyle bu denli iç içe bir yaşamı yani rüya şehir Cape Town’ı ve Güney Afrika’nın Atlantik ile Hint Okyanusu kıyılarını kısa bir yaşanmışlıkla kelimelere sığdırmaya çalışırken birden uyanıyorum rüyamdan Ankara’dayım. Aynı rüya bir daha görülür mü? Kim bilir! Ne demiştik: “İstekli bir zihnin önünde imkansız yoktur”

Selam Olsun..

THY’nin katkılarıyla…